Bilimcilerin mümkün olmayan yansızlığı söz konusudur. Bununla birlikte, emeği ile geçinen sınıf ve katmanların bunların ayırdında olduğu da söylenemez. Onlar, bilimcilerin ürettikleri buluş ve yeniliklerin bütün insanlara eşit olarak yansıdığını sanırlar. Bilimcilerin büyük sermaye denetiminde olduğu gerçeğini yeterince gözlemleyemezler. Bunun sonucu olarak, bilim ve bilimcilere temiz kalmış, birer saflık örneği olarak bakarlar.

Ancak dünyanın geldiği noktada bilim, politika karşısında, daha doğrusu büyük sermaye karşısında, yansızlığı çoktan yitirmiş ve bilimin etik değer ve ilkeleri yara almıştır. Örneğin, açıklık yerine gizlilik, ortaklaşmacılık yerine şirketleri çıkarları öne çıkarılmıştır. Bir başka deyişle bilim ticaretleşmenin hizmetine girmiştir. Birçok alanda, genetikte, farmakolojide, bilgisayar mühendisliğinde, iletişim bilim ve teknolojide, kısaca yaşamım her alanını ilgilendiren bilim alanında yaşamakta olunan şey budur.

Bununla birlikte bilimi, emeği ile geçinen kitleler için yapmaya çalışan, hiç olmazsa bu konuda çaba gösteren bilimciler de vardır. Türkiye’de de bu nitelikte bilimciler dernek ya da sendikalarda örgütlenmişlerdir.

Bu bağlamda, anılan örgütler aracılığıyla 90'lı yıllardan bu yana bilim ve üniversitelerin sorunlarını aktarmak üzere kurultay, seminer ve çalıştay gibi etkinlikler düzenlemektedirler.

Bunlarda sonuncusu, 8.Üniversite Kurultayı adıyla Ege Öğretim Üyeleri Derneği (EGÖDER) ev sahipliğinde, geçtiğimiz günlerde 20-21 Mart tarihlerinde İzmir’de gerçekleştirildi.

Kurultay, “Alpaslan Işıklı Hoca” anısına ve adına düzenlenmişti. Bir güzel yanı da, Laik Eğitim ve Bilim’in tartışıldığı Birinci Oturuma, Laik Eğitim ve Bilim adına direnen Ege Üniversitesi hocası “Rennan Pekünlü Hoca” adının verilmesi oldu.

Kurultayda; Aslıhan Tolun “Neden Evrim Eğitimi”, Abbas Güçlü “ Eğitimde Nitelik Arayan var mı?”, Nurettin Abacıoğlu “Bilim ve İktidar İlişkileri”, Tülay Özüerman “Neoliberal Politikalarla Dönüştürülen Türkiye’de Üniversitelerin Suskunluğu” ve Özdemir Nutku “Üniversitelerde Sanat Eğitimi” adlı çağrılı bildiri sundular.

Ben de kurultayda “Bilime Akademik Kapitalizmin Getirdiği Olumsuzluklar” adlı bir sunum yaptım.

Kurultay sonunda oybirliği ile bir bildirgenin kamuoyuna sunulması kararlaştırıldı. Bildirgenin özetini vermek istiyorum.

“1. Üniversiteler ve akademisyenler olarak, susturulmuşluğu ve sindirilmişliği kabul etmiyoruz. Toplumu aydınlatma ve topluma yön verme işlevi, üniversitelerin asli görevidir.

2. Laiklik, aklı ve evrensel değerleri önceleyen çağdaş eğitim ve özgür bilimin, olmazsa olmaz ana koşuludur.

3. Üniversitelerde nitelik, niceliğin önünde olmalıdır.

4. Çağdaş bir yüksek öğretim modelinden söz edebilmek için akademik, mali ve yönetsel açıdan tam bir özerklik gerekir.

5. Üniversite Sanayi işbirliğinde piyasanın değil, toplumun çıkar ve ihtiyaçları temel amaç olmalıdır.

6. Üniversitelere girişte para değil, başarı ölçüt olmalıdır.

7. Üniversitelerde baskı ve şiddet değil, özgür düşünce, özgür bilim ve sağduyu egemen olmalıdır.

8. Bilim ve sanat toplumsal kültürün oluşmasında birbirinden ayrılmaz iki evrensel değerdir.

9. Evrimi dışlayan bir eğitim sistemi bilimsel olmaktan uzaktır.

10. Üniversite rektörlük seçimlerinde öğretim üyesi iradesi tanınmalıdır.

11. “Direnen Bilim İnsanı” ödülü Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye verilmiştir.”

Sonuç bildirgesi “Dağ nice yüksek olsa da yol onun üzerinden aşar ”cümlesiyle bitmiş.

Kurultayı nice zorlukları aşarak başarıyla gerçekleştiren dernek başkanı Can Ceylan ve çalışma arkadaşları Ferhan Sağın ve Murat Argon’u kutluyorum. Yaklaşmakta olan genel seçimlerde partilerin seçim programlarına 8.Üniversite Kurultayı Sonuç Bildirgesi’nin ışık tutmasını diliyorum.