13 Mayısta Manisa’nın Soma İlçesi’nde özel sektör tarafından işletilen yeraltı maden ocağında meydana gelen facia tüm ülkeyi yasa boğmuştur. Ne yazık ki, insanı öncelemeyen sadece paraya odaklanmış acımasız neo-liberal politikalar ve bunun yarattığı ihmaller zinciri ile insan hayatının ve emeğin ne denli hiçe sayıldığı, bu felaketle bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ve yine ne yazık ki; ülkemiz iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olmanın bedelini, kaybedilen hayatlarla, geride kalan acılarla ve mağduriyetlerle ödemeye devam etmektedir.

Uluslarası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 176 sayılı çalışma şartlarını düzenleyen “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ne Türkiye’nin 19 yıldır hala imza koymamış olması, ülkemiz adına bir utanç kaynağıdır. Bu sözleşmenin hala imzalanmamış olmasının nedeni, işvereni yapması gereken yatırımlarla mali yük altına sokmamak değilse nedir? Kaldı ki; 2011 yılında “Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu”, yaptığı inceleme sonucu hazırladığı raporda maden ocaklarında risk değerlendirmesi yapılmaması, taşeronluk uygulaması, üretim zorlaması, önlemlerin yetersiz olması, çalışanlarda gaz maskesi bulunmaması, kaçış odalarının olmaması, havalandırma yetersizliği, mesleki eğitim ve iş güvenliği eksikliği ve geçmiş kazalardan ders alınmaması gibi önemli saptamalarda bulunmuş ve yeraltı kömür madenlerinde sağlık ve güvenliğe ilişkin uluslararası çalışma örgütü uygulama rehberi’nin ülke şartları doğrultusunda düzenlenerek bir uygulama yönetmeliği haline getirilmesinin gerekli olduğunu vurgulamıştır. Ne yazık ki yaşanan acı süreç, söz konusu uyarı ve saptamaların kağıt üzerinde kalmaktan öteye geçemediğini göstermektedir. Birileri bu hayati saptamaların gereğinin neden yapılmadığını, bu konuda ihmali olan ve üzerine düşenleri yapmayan sorumsuzların kimler olduğunu kaybedilen 301 canın evlatlarına, eşlerine, annelerine, babalarına ve yanıt bekleyen kamuoyuna bir an önce açıklamak zorundadır.

Ayrıca işçi haklarının korunması ve gözetilmesinde en önemli sigorta olan sendikal yapılanmanın özel firma ve hükümetin güdümünden bir an önce kurtarılarak, sendikaların asıl görevi olan iş güvenliği ve işçi haklarına odaklanması bu tür faciaların önüne geçilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Ege Öğretim Üyeleri Derneği olarak siyasi erkten, insan emeğinin sömürülmesi, maliyeti düşürmek uğruna sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının, özlük haklarının göz ardı edilmesi, işçi haklarını temsil etmekten uzak, patronla işbirliği yapan çarpık sendikal yapılara yol açması gibi sonuçlar doğuran taşeronlaşma sistemini sadece madencilik sektöründe değil emeğe dayalı bütün sektörlerde bir an önce yürürlükten kaldırmasını; maden ocaklarında çalışan işçilerin can güvenliğini ve çalışma koşullarını çağdaş ülkelerde olduğu gibi bilimsel bilgi ve mühendisliğe dayandırmasını, bu konularda üzerine düşen sorumluluğu bir an önce yerine getirmesini bekliyoruz. Gerekli önlemler alınmadığı taktirde, aynı hayati riskin ülkemizdeki 740 işletmede canla başla emek veren 49 bin maden işçisi için de geçerli olduğunu ve bunun kader ya da işin fıtratı ile açıklanamayacağını da ayrıca belirtmek istiyoruz.

Prof Dr Can CEYLAN

Ege Öğretim Elemanları Derneği Başkanı

(Yönetim Kurulu Adına)

Haftalık - 12

Her Yer SOMA, Her Yer KÖMÜR KARASI

13 Mayıs 2014 hiç yaşanmasın dediğimiz bir gün. Soma’da özel sektör tarafından işletilen bir kömür madeninde meydana gelen kazada hayatını kaybeden 301, madenden kurtarılan 485 işçi.

İş kazalarında Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsü, Uluslararası Çalışma Örgütünün 176 numaralı ‘Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini 19 yıldır imzalamamış’, 2010 yılında Zonguldak’ta 262 madencinin hayatını kaybettiği kazadan sonra ‘bedenleri yanmadı güzel öldüler’ diyen Çalışma Bakanının ardından Soma’da ki kaza için ‘bu tür ölümler mesleğin fıtratında (doğasında, tabiatında) var’ diyen bir Başbakan, kazadan sonra cemaatler tarafından görevlendirilen sözde hocaların ‘bu kaderdir, onlar şehit oldu, isyan etmeyin’ telkininde bulunduğu Türkiye.

Kulağımıza küpe olacak, kazadan sonra ki gelişmelerde yoklar ve varlar…
Memur, şef, amir istifa eden yok,
Müdür, genel müdür istifa eden yok,
Milletvekili, bakan, başbakan istifa eden yok,
Kazadan sorumlu yetkili yok,
Kömür ocağında işçilere verilen yeterli eğitim yok,
Kömür ocağında kaza anında kullanılacak yeterli donanım yok,
Kömür ocağında kaza anında kaç kişi vardı bilen yok,
Kömür ocağında denetim yok,
Kömür ocağında kaçış odaları yok,
Kömür ocağında iş sağlığı, işçi güvenliği yok,

Kömür ocağında çağdaş yaşam koşulları yok,
Krizin kaynağı olan kriz masası var,

Acılı insanlara baş sağlığı dilemek, onların acısını paylaşmak yerine, kalabalık bir koruma ordusu ile gezen, miting yapar gibi el sallayan, protesto gösterisi yapanlara ‘gel de yanımda yuh çek’ diyerek efelenen, ‘ne kaçıyorsun İsrail dölü’ diyerek nefret suçu işleyen, ‘Başbakanı yuhalarsan tokadı yersin’ diyerek şiddeti normal karşılayan ve polisin Gezi olaylarından sonra Soma’da da destan yazması için işaret veren, halkın tepkisinden kaçırılarak sığındığı markette ‘bir genci tokatlayan’ kimliğinin ve kişiliğinin farkında olmayan, kendini kaybetmiş, psikolojisi bozulmuş bir Başbakan var,

Başbakandan tokat, Müşavirden tekme, korumalardan dayak var,

Adı Ak, iktidarı kara olan, TBMM de CHP’li Milletvekilleri tarafından verilen Soma'da ki kömür ocakları ile ilgili soru önergesini ret eden bir parti var,

2010 yılında Zonguldak’ta 33 kişinin hayatını kaybettiği kazada ki Müessese Müdürünü TKİ’ne Genel Müdür Yardımcısı yapan bir hükümet var,

6 ay önce bu şirketin ve kömür ocağının en güvenli olduğunu açıklayan Enerji Bakanı, 2014 Mart ayında her şey normaldir raporu veren devletin Teftiş Kurulu var.

Dünyadaki bu tür kaza örneklerini açıklarken halkın algısını yanıltmak için kölelik döneminden 1862 den başlayan ancak yılardır hiç kaza olmayan ülkeleri gündeme getirmeyen bir Başbakan var,

Kömür ocağından sağ çıkarılan 485 işçiyi başarı olarak gösterip bundan rant sağlamak için algı yönetimi uygulayan iktidar var,

Protesto gösterisi yapanları, iktidarı eleştirenleri ‘ölü soyucular, kazmalar, vampirler, hadi s..tir’ diyerek azarlayan, hakaret eden milletvekili var,

2011 yılında ki konu ile ilgili Devlet Denetleme Kurulu Raporunda yazılanları incelemek yerine DDK bazı temennilerde bulunabilir diyen anayasal sorumsuz bir CB var,

Japonya’da şirket yönetimindeki hatadan dolayı harakari yapan yönetici, Güney Kore’de gemi kazasından sonra istifa eden Başbakan, Letonya’da alışveriş merkezinin çöken çatısı nedeniyle istifa eden Başbakan, Kuzey Kore’de çöken binadan dolayı halkın önünde eğilen bakan var, Türkiye'de bunlardan ders alan yönetici yok,

Onlarca kişiyi kurtardıktan sonra tekrar ocağa giren ama sağ çıkamayan mühendis, her yere yetişmeye çalışan, tepkisini de, yardımseverliğini de ortaya koyan liseli gençler gibi güzel insanlar var,

Korkusundan kendisine öğretilen ‘…Başbakan orada kalabalığa kızgınlığından öfkesine hâkim olamayıp maalesef istem dışı bir hareket yaparak kendisini tokatladığını’ söyleyerek Başbakanın avukatlığını da üstlenen, yediği tokatla belki de yarın övünecek, orada gül bitmesini bekleyecek bir vatandaş var,

Daha çok kömür, daha çok para kazanma hırsı var,

Kamuda 130 dolara mal olan kömürün tonunun üretim maliyetini 23 dolara indirdiğini, ocağa aylardır gitmediğini, yer altına hiç inmediğini, tüm sorumlunun bu konuda sözleşme imzaladığı Müessese Müdürü olduğunu söyleyen, iktidar partisinin kasası olduğu söylenen ve bir bakan tarafından ‘bizi seviyorsa ne var bunda’ denilen, Enerji Bakanının ‘iyi niyetli ve kaliteli bir arkadaş’ dediği, İTÜ de Akademik Danışmanlık yapan patron var,

Kömürü TKİ’ne yani devlete ihalesiz satan, kazandığı parayı ocaktaki iyileştirme faaliyetlerine harcamak ve yatırım yapmak yerine İstanbul’da 190 metrelik Spine Tower’i inşa eden ve Türkiye’de inşa edilecek nükleer santral ihalesine girmeyi planlayan, Soma’daki madeni almadan önce market borçlarını ödeyemeyen bir şirket var,

Kazada ki neden ve niçinleri araştıracak yerde hükümeti bu kazadan aklama yarışına girmiş, ihmali değil sabotaj ihtimalini araştıran yandaş medya var,

Yapılan açıklamalarda ihmal, savsaklama, kusur, kötü koşullar yok, kader, fıtrat, güzel ölmek, şehit olmak var.

Kömür ocağında devlet yok, şirket yok, taşeron var,

Denetim yok, şirketi kayırma var,

Sendika yok, patron işbirlikçisi sarı sendika var,

Emeğin karşılığı ücret yok, ucuz iş gücü, emeğin sömürüsü var,

Yatırım yok, daha çok kazanç için maliyeti düşürme var,

Ocağın çalışma şartlarından, güvenliğinden sorumlu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı günlerce ortalıkta yok, kazazedeleri tane olarak açıklayan onları adam yerine koymayan Enerji Bakanı var,

İktidarın ve patronun fıtratında insan ve insan yaşamına saygı yok, para hırsı, daha çok sahip olma arzusu var,

Daha kazanın üzerinden birkaç gün geçmeden ‘Bu iş kazasıdır, hayatını kaybedenlerin eş ve çocuklarına ölüm geliri olarak biner lira aylık bağlanacaktır’ diyen SGK Bşk Yrd var,

Banka kredisi kullanan hayatını kaybetmiş madencilerin borçları sigortadan ödenecek olmasına rağmen kredi borçları silinecek açıklaması ile duygu sömürüsü yapan bankalar var,

Kazanın ardında iktidar ve sermaye arasında ki kirli çıkar ilişkilerinin kömür karası lekeleri var,

Asılsız ihbarlarla, yalancı tanıklarla, üretilmiş dijital delillerle darbe yapılacak, suikast yapılacak denilerek TSK’nin kozmik odalarına girilir, yüzlerce muvazzaf ve emekli subay gözetim altına alınırken, kazada ölenlerin sayısı her gün artar görevlendirilmiş 29 savcı, onlarca iş müfettişi varken, şirketin idare binasına giren, soruşturma yapan, gözetim altına alınan, sorgulanan yok. Soruşturma için son günü bekleyen, delillerin karartılmasına göz yuman bir anlayış var.

Muhalefetin kazayı soruşturacak yandaş olmayacak savcı, raporu hazırlayacak namuslu, cesur davranacak bilirkişi, yargılamayı yapacak, yandaş olmayacak mahkeme arayışı var,

Soma’ya girişi yasaklayan, kimlik kontrolü yapan, insanların içindeki acının dışa vuran öfkesini Toma’nın suyu, cop ve tekme ile söndürmeye çalışan, uygulamaları ile fiili bölünmüşlüğün ve fiili bir soğuk savaşın yaşanmasına sebep olan polis devleti anlayışı var, bu anlayışı evinin balkonundan alkışlayan, çiçek atan halk var,

Yarın eğer önlem alınmazsa aynı kaderi paylaşmak için bekleyen 740 işletmede 49 bin maden işçisi var,

Siyasi getiri için, bir oy daha fazla almak için bedava dağıtılan kömürlerde artık bu kaza göstermiştir ki 301 maden işçisinin alın terinin yanında kanı vardır, canı vardır. Yakılan bu kömürler kömür değil o işçilerin canıdır, kanıdır. Bu canlar, bu kanlar daha ne kadar yanacak, sizler bu kömürle oylarınızı satanlar daha ne kadar vicdanlarınızı satacaksınız. Sormayacak ve sorgulamayacak mısınız?

Bu kazadan sonra bu gün büyük babalar, babalar, kardeşler, amcalar, dayılar, yeğenler, kuzenler yok. Gözü yaşlı anneler, eşler, çocuklar, sönen ocaklar var. Yarın o kömür ocaklarına girecek çocuklar, torunlar, yeğenler, kuzenler var. Daha ne zamana kadar, nereye kadar… 18.05. 2014

HZS

http://www.alasehirli.wordpress.com/

Maden Kazaları DDK Raporundan

Geçen hafta yazdığım ‘Her Yer Soma, Her Yer Kömür Karası’ yazımın bir bölümünde şöyle yazmıştım. “2011 yılında ki konu ile ilgili Devlet Denetleme Kurulu Raporunda yazılanları incelemek yerine DDK bazı temennilerde bulunabilir diyen anayasal sorumsuz bir CB var.”

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun madenlerle ilgili iki yıl önceki raporundan bazı bölümleri Cumhuriyet Gazetesi yazarı Serdar Kızık bu gün köşesinde yazmış.

İşte O Rapor:

  • Risk değerlendirmesi yapılmaması,
  • Taşeronluk/alt işverenlik uygulaması,
  • Üretim zorlaması,
  • Geçmiş kazalardan ders alınmaması,
  • Grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması,
  • Kontrol ve degaj sondajlarının yeterince yapılmaması,
  • Delme-patlatma işlemindeki düzensizlikler,
  • Çalışanlarda CO maskesi bulunmaması,
  • Gaz izleme ve ikaz sistemlerinin yetersizliği,
  • Havalandırma yetersizliği
  • , - Grizu emniyetli elektrikli cihaz ve ekipmanlar ile ilgili sorunlar,

  • Nefeslik-kaçamak yolu ile ilgili yetersizlikler,
  • Tahkimat ile ilgili eksiklikler,
  • Tahlisiye hizmetleri ile ilgili sorunlar,
  • Maden işletmelerinde gözetim (iç denetim) hizmetlerinin yetersizliği,
  • Teknik nezaretçilik vb. işletme içi denetim uygulamaları ile ilgili sorunlar,
  • Kamu birimleri denetimlerinin etkinsizliği,
  • Mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü noksanlıkları

Rapor şöyle sonuçlanıyor: “İşverenler, teknik nezaretçiler, mühendisler, müfettişler ve iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına yönelik sorumluluk üstlenen ilgili tüm tarafların referans olarak kullanabileceği bir uygulama rehberine ihtiyaç duyulmaktadır. Mevcut düzenlemelerin bu ihtiyacı karşılamaktan uzak olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, madencilik sektöründe; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ile ilgili olarak ILO sözleşmeleri ve uygulama kılavuzlarının (code of practice) Türkiye’deki iç düzenlemelere ve madencilik faaliyetlerine kazandırılması, AB mevzuatına uyumla ilgili sorunların çözülmesi, hazırlanmış olan İş Sağlığı ve Güvenliği kanun tasarısının sektördeki bütün paydaşların katılımı ile gözden geçirilerek kanunlaştırılması, çeşitli kurumların mevzuatları arasında madencilik faaliyetlerini ve İSG tedbirlerinin alınmasını zorlaştıran çelişkilerin giderilmesi büyük önem taşımaktadır. Yeraltı Kömür Madenlerinde Sağlık ve Güvenliğe İlişkin ILO Uygulama Rehberi’nin ülke şartları doğrultusunda düzenlenerek bir uygulama yönetmeliği haline getirilmesinin gerekli olduğu değerlendirilmektedir.”

Raporun ilgili bölümlerini okuduktan sonra soruyorum, Sorumlu Kim, Sorumlular Kimler?

AKP iktidarı, ilgili Bakanlıklar bu rapor karşısında kendilerini sorumsuz addedebilirler mi?

Bu raporu imzalayıp gönderen CB bu rapor karşısında ne yaptınız diyerek soru sormazsa sorumluluğa ortak olmaz mı?

Savcılar bu raporu inceleyip bir yerlere mutlaka hesap soracaktır. Eğer sormazsa, CB bu raporu onlara gönderip raporunun takipçisi olmalıdır. Ben yazdım, uygulama makamı onlardır diyerek bir kenara çekilemez eğer çekilirse o kömür karası CB’nında yüzüne yapışır.22.05.2014