YÖK’ün yeniden yapılandırılması çalışmalarının, akademik dünyanın büyük ölçüde dışlandığı, buna karşılık toplumun üniversite dışında kalan hemen hemen her kesiminde yürütüldüğü bir dönemden geçiyoruz.

Böyle bir ortamda, YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım 2012 tarihinde, Ege Üniversitesi yerleşkesi içinde 2 öğrenci grubu (biri KYK-çarşı önünde, diğeri de Edebiyat Fakültesi önünde) sloganlarla-yürüyüşle ve açık havada yapılacak bir tartışma forumuyla, YÖK’ü protesto etmek istemiştir. Bunlardan Edebiyat Fakültesi’nden Gıda Mühendisliği Fakültesi’ne yürümek isteyen gruba, polisin izin vermemesi üzerine bir arbede çıkmış ve polis barikatını aşmak isteyen bu gruba, güvenlik güçleri ve Çevik Kuvvet ekipleri tarafından TOMA aracından tazyikli su ve biber gazı sıkılarak müdahalede bulunulmuştur. Yirminin üzerinde öğrencinin de göz altına alındığı bu olayların basına ve sosyal medyaya yansıyan görüntülerinden Ege Üniversitesi yerleşkesi içine panzerlerin girdiği, fakülte binaları içinde polis-öğrenci kovalaması yaşandığı ve çevik kuvvet ekiplerinin öğrencilere karşı orantısız güç kullandıkları gözlemlenmektedir. Demokratik haklarını kullanan ve YÖK’ün kuruluş yıldönümü’nü protesto etmek amacıyla bir araya gelen öğrencilere üniversite yerleşkesi sınırlarında uygulanan bu orantısız güç ve müdahale görüntüleri, “polis devleti” anlayışının üniversitelerimize yansımasıdır ve ne yazık ki bir kez daha Türkiye’de üniversitenin özgür ve özerk olmadığını gösteren bir kanıt olarak tarihe geçmiştir.

Özgür ve özerk bir gerçek üniversite ortamı, otoritenin ve her türlü dış baskının etkisinden korkmaksızın, ister öğrenci, ister öğretim elemanı bir üniversitenin tüm bileşenlerinin görüşlerini ifade etmekte kendisini özgür hissettiği ve bu özgürlüğün güvence altına alındığı bir ortamdır. Her türlü fikir, üniversite ortamında özgürce ifade edildikçe ve kamuya yansıdıkça anlam taşır; dolayısıyla akademik düzenimizin temel yapısını tehdit etmediği sürece de tüm fikirlerin güvence altında olması gerekir. Özgür ve özerk bir üniversite için bundan daha temel bir ikinci nokta yoktur ve üniversite yönetimleri bu güvenceyi yaşatmakta birinci derecede sorumludurlar.

Eğer bugün öğrencilerimizin özgürce düşüncelerini ifade etmelerini, en demokratik haklarını kullanmalarını güvence altında tutmayı reddedeceksek, bir sonraki bastırılanın kim olacağını düşünmeye başlamamızın zamanı gelmiştir.

EGÖDER olarak,

  • Öğrencilerimizin demokratik haklarını kullanarak düşüncelerini ifade etmelerini tüm gücümüzle destekliyor,
  • Evrensel bir üniversitenin teminatının polis ve güvenlik güçleri değil, özgür düşünceyi temel alan bir akademik anlayış olduğunu bir kez daha hatırlatıyor,
  • Üniversite yönetimlerinin bu evrensel normlar doğrultusunda öğrencisine-öğretim elemanına ve tüm bileşenlerine sahip çıkmasını talep ediyor,
  • Üniversitede ve kamunun tüm alanlarında demokratik haklarını kullanan kesimlere uygulanan baskıcı anlayışı ve orantısız gücü kınıyoruz.