Bu haberle iletilen çağrı, kendini bilim insanı olarak tanımlayanlar ve onların öğrencileri içindir.

Bilim adamının geleneksel görev ve uğraşı, birikmiş bilgi ve gözlemlerden, bu bilgi ve gözlemlerle sınırlı, sınanabilir sonuçlar üretip, bu sonuçları anlaşılır bir biçimde genel tartışmaya açmaktır.

Bu evrensel uğraş yanında, gene bilim adamının, vazgeçilmez bir toplumsal bağ ve yükümlülüğü de vardır. Tarih boyunca tüm baskı rejimleri bu yükümlülüklerini yerine getirmekten çekinen aydınlar ve bilim adamlarının suskunluğu üzerine kurulmuş ve süreklilik sağlayabilmişlerdir. ( http://www.tuba.gov.tr/yazdir/duyuru/57/ )

Prof. Dr. Kayhan Kantarlı

9 Aralık 2010

Üniversite Konseyleri Derneğinin Bilim İnsanlarına Çağrısı

Rektörlerinizi de alıp, gidin!

9 Aralık 2010

Basına ve Kamuoyuna,

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın üniversite rektörlerini Dolmabahçe Sarayı'nda huzuruna çağırdığı günden beri yaşananlar, AKP iktidarının nasıl bir üniversite istediğini, istediğini elde ederse de neler olacağını gözler önüne sermiştir.

Dolmabahçe'deki toplantılara katılan tüm rektörleri bu toplantıların içeriğini açıklamaya çağırıyoruz!

Dolmabahçe'de yapılan rektör toplantıları bir sorun çözme toplantısı değildir. Bu toplantılar, AKP'nin seçilmemiş ancak atanmış rektörlerine üniversitelerde istediği dönüşüme dair görevlerini tebliğ ettiği kumanda ve kontrol toplantılarıdır.

Geçtiğimiz hafta sonu yaşanan olayların ardından polis şiddetinden başka hiçbir şeyin tartışılamaz hale geldiği ortamda, toplantıların içeriğinin kamuoyundan ustaca gizleniyor olması bunun en açık delilidir. Bu toplantıların içeriğinin ne olduğunu bilmek, üniversitenin tüm bileşenlerinin ve vergileriyle üniversiteleri ayakta tutan vatandaşların hakkıdır.

Polis şiddeti kabul edilemez, suskunluk daha hiç kabul edilemez!

AKP'nin polis teşkilatı, geçtiğimiz cumartesi günü, Başbakan'ın rektörlerle yapacağı birinci Dolmabahçe toplantısına deniz yoluyla gitmek zorunda kalmasının intikamını alırcasına öğrencilere saldırmıştır. Uygulanan insanlık dışı şiddet, hamile bir öğrencinin, uyarmasına rağmen ısrarla polis tarafından karnına vurularak çocuğunu kaybetmesi düzeyindedir. Bu, kabul edilemez ve tüm sorumluları kamu görevinden men edilene dek hesabı sorulması gereken bir vahşettir.

Ancak; derneğimiz açısından aynı derecede vahim ve utanç verici olan, Dolmabahçe'deki toplantıya katılan rektörlerin, öğrencileri dışarıda öldüresiye dövülürken toplantıyı terk etmemeleri, yaşanan şiddetin boyutları ortaya çıktıktan sonra tek satır açıklama yapmamalarıdır.

AKP'nin rektörlük makamına atadığı ve yaşanan şiddete sessiz kalan bu kişilerin hiçbiri "rektör" sıfatını hak etmemektedir. Onların bu tavrı, bir takım profesör sıfatlı şarlatanların "Başbakan suikast tehlikesi altında" diyerek keyfî polis şiddetini şiddeti meşrulaştırmalarına ve Ankara Üniversitesinde AKP'nin anayasa profesörü Burhan Kuzu'ya yumurta atılmasının ardından hesabın pervasızca üniversite yönetimine kesilerek, eylemci öğrencilerin kellesinin istenmesine çanak tutmaktadır.

Bir mücadele cephesi örmeliyiz!

Yaşananların ardından akademinin tüm ilerici bileşenleri tepkilerini dile getirmişlerdir. Ancak bu yeterli değildir. AKP'nin üniversiteye yönelik gericileştirme operasyonu yeni değildir ve yaşananların vahameti sadece bu operasyonun ne denli başarılı olduğunu göstermektedir. Akademinin tüm ilerici bileşenlerinin acilen atması gereken adım, mevcut istibdat koşullarında önemsiz hale gelmiş farklılıkların yan yana var olabileceği bir ilerici cephe oluşturmaktır.

Akademisyenler şiddete maruz kalan öğrencilerine, öğrenciler tasfiye edilen ilerici hocalarına sahip çıkmalı ve akademinin tüm bileşenleri, AKP'nin gerici ve faşizan uygulamalarını akademiye yakışır bir fikir derinliği ile üniversiteden kovacak bir mücadele cephesi örmelidir.

Derneğimiz, söz konusu cepheyi akademinin tüm ilerici bileşenleriyle birlikte örmek ve gelinen noktanın hesabını sormak doğrultusunda faaliyetlerini yoğunlaştıracaktır.

Saygı ile duyurulur.